Sinema & Dizi

Geleceğe Mektuplar: Güçlü Bir Potansiyelin Yitirilen Zamanı – Haberler

Gizem Ertürk kaleme aldı; “Etkileyici bir oyuncu kadrosu ve güçlü bir yaratıcı ekip… Ancak neden bu kadar yankı uyandıramıyor?”

Netflix

Netflix’in yerli prodüksiyonları arasında öne çıkan Rânâ Denizer’in “Geleceğe Mektuplar” eseri, etkileyici bir oyuncu kadrosu ve güçlü bir yaratıcı ekip ile dikkat çekiyor. Ancak bu buluşma, ne yazık ki duygusal ve anlatımsal bütünlük sağlamakta yetersiz kalıyor. Ortaya çıkan sonuç, iyi fikirlerle dolu ama aceleye gelmiş, kopuk bir dönem eseri.

Dizinin ilk dört günde 12.9 milyon saat izlenmesi, 36 ülkenin Top 10 listesine girmesi ve Fransa’da ikinci sıraya yükselmesi asla küçümsenmemesi gereken başarılar değil. Ancak bu veriler, yapımın kalitesini değil, platformun erişim gücünü ve etkili bir başlangıç pazarlamasını yansıtıyor. Gerçek soru ise şu: İzlediklerimiz gerçekten kalbimize dokundu mu?

“Geleceğe Mektuplar”, gençliğin kırılganlığına, dostluklara, kayıplara ve yeniden başlangıçlara dair bir anlatım sunma amacı güdüyor. Ancak bu iddia, yapının büyük ölçüde sahici bağlar kuramaması nedeniyle zayıf kalıyor. Seyirciye karakterlerle empati kurma fırsatı tanımayan, dramatik anları yeterince derinleştiremeyen ve zaman zaman duygusal manipülasyona kayan sahneler, hikayenin inandırıcılığını sarsıyor.

Dizideki oyuncu kadrosunda Gökçe Bahadır, Onur Tuna, Erdem Şenocak ve Pelin Karahan gibi tecrübeli isimler yer alıyor. Özellikle Bahadır’ın performansı, diziyi taşıyacak cinsten. Ancak bu güçlü kadro, senaryonun zayıflığı ve yapısal eksiklikleri nedeniyle yeterince parlayamıyor. Genç oyuncuların seçimi görsel olarak doğru bir tercih gibi görünse de, aralarındaki kimya inandırıcı bir bağ kurmakta zorlanıyor.


Netflix

Dizinin teknik yapısına bakıldığında, görüntü yönetimi dönem atmosferini yaratmada zaman zaman başarılı olsa da, kurgunun ritmi sıkça bozuluyor. Sahne geçişleri bazen dağınık, olaylar arasında neden-sonuç bağı kurmak zor. Karakterlerin motivasyonları net değil, bazı yan hikayeler yarım kalıyor ya da dramatik karşılık yeterince verilmiyor.

Müzik kullanımı ise dizinin en büyük hayal kırıklıklarından biri olmaktadır. Rastgele seçilmiş gibi duran şarkılar, dramatik yapıyı güçlendirmek yerine zayıflatıyor. Mor ve Ötesi’nin etkileyici repertuvarına rağmen, müzik yerleştirmeleri birçok sahneyi fazla teatral ve yüzeysel hissettiriyor. Oysa ki 2000’lerin başında Türkiye alternatif rock sahnesi oldukça zengindi: Özlem Tekin, Direc-t, Kurban, Çilekeş, Sakin, Nekropsi gibi gruplar, dönemi daha özgün bir şekilde yansıtabilirdi.


Netflix

Bu noktada “Geleceğe Mektuplar”, bir dönem dizisi olmanın gerekliliklerini yerine getiremeyen; ne duyguda ne hikâyede tam olarak “oraya varamayan” bir yapım olarak öne çıkıyor. Özellikle aynı yaratıcının imzasını taşıyan ve dönem anlatımında gerçekçilik, dozaj ve ritim gibi unsurları ustaca dengelemiş “Kulüp” ile karşılaştırıldığında, bu yapımın aceleye geldiği belirginleşiyor.

Bazı fikirler güzeldir ama yönetilmediğinde, doğru ellere teslim edilmediğinde ya da zamana bırakılmadığında gerçek potansiyeline ulaşamaz.

“Geleceğe Mektuplar” da ne yazık ki bu fikirlerden biri.

Gizem ERTÜRK