
5G Sağlığa Zararlı mı? Bilim Ne Diyor?
Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, dünya genelinde beşinci nesil kablosuz ağ teknolojisi olan 5G yayılmaya başlamıştır. Bu teknoloji, daha yüksek hızlar, düşük gecikme süreleri ve daha fazla bağlantı kapasitesi vaat ederken, bazı sağlık kaygılarını da beraberinde getiriyor. Sosyal medya ve çeşitli platformlarda “5G sağlığa zararlı mı?” sorusu sıklıkla gündeme gelmektedir. Peki, bilimsel veriler bu konuda ne diyor? Gelin, bu soruyu bilimsel bir bakış açısıyla inceleyelim.
5G sağlığa zararlı mı?
5G teknolojisi, temelde önceki nesil ağ teknolojileriyle benzer radyo frekans (RF) dalgalarını kullanmaktadır. Bu dalgalar, elektromanyetik spektrumun bir parçası olup genellikle iyonlaştırıcı olmayan radyasyon olarak sınıflandırılmaktadır.

Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir: İyonlaştırıcı radyasyon (X-ışınları veya gama ışınları gibi), DNA’ya zarar verecek kadar enerjilidir. Fakat cep telefonları ve 5G’de kullanılan iyonlaştırıcı olmayan radyasyon, DNA’yı doğrudan değiştirebilecek enerjiden yoksundur.
5G teknolojisi üç ana frekans bandında çalışır: düşük bant (yaklaşık 700 MHz), orta bant (2.5-3.7 GHz) ve yüksek bant (24-39 GHz). Yüksek bant, “milimetre dalga” olarak adlandırılan ve önceki mobil teknolojilerden daha yüksek frekanslarda çalışan bir spektrumdur.
Bu yüksek frekanslar, daha fazla veri taşıma kapasitesi sunmasına rağmen, bina ve diğer engellerin üstesinden gelme yetenekleri düşüktür. Bu nedenle, 5G ağları, özellikle yoğun nüfuslu bölgelerde daha fazla baz istasyonu gerektirmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalara dayanarak, 5G dahil olmak üzere mobil iletişim teknolojilerinin neden olduğu düşük seviyeli elektromanyetik alan maruziyetinin sağlık üzerinde olumsuz etkilerine dair ikna edici bir kanıt bulunmadığını belirtmektedir.
WHO, elektromanyetik alanların sağlık etkilerini sürekli olarak izlemekte ve araştırmaları değerlendirmektedir. Uluslararası İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Komisyonu (ICNIRP), 2020 yılında mobil telekomünikasyon için kullanılan radyo frekanslarına yönelik maruziyet kılavuzlarını güncellemiştir.
Bu kılavuzlar, bilimsel araştırmalara dayanarak, insanların sağlığını korumak için tasarlanmış güvenlik sınırlarını belirler. ICNIRP’ye göre, bu sınırlar içinde kullanıldığında 5G teknolojisi, sağlık için bilinen bir risk oluşturmamaktadır.
Amerikan Kanser Derneği, cep telefonu kullanımının kansere yol açtığına dair ikna edici bir kanıt olmadığını vurgulamaktadır. Ayrıca dernek, geniş çaplı epidemiyolojik çalışmaların cep telefonu kullanımı ile beyin tümörleri veya diğer kanser türleri arasında tutarlı bir ilişki göstermediğini belirtmektedir.
5G teknolojisinin henüz yeni olması sebebiyle, 5G ile ilgili uzun vadeli çalışmalar sınırlıdır. Ancak, radyo frekansı elektromanyetik alanlarının sağlık etkileri üzerine on yıllardır yapılan araştırmalar mevcuttur.
Bu araştırmalar, yüksek yoğunlukta maruziyetin ısınma etkisi dışında (termal etki olarak bilinir) tutarlı bir sağlık riski göstermediğini ortaya koymaktadır. 5G ekipmanlarından yayılan radyasyon seviyeleri, uluslararası güvenlik standartlarının çok altındadır ve bu etkileri oluşturmak için yeterli değildir.
“5G sağlığa zararlı mı?” sorusunu çevreleyen yaygın yanlışlardan biri, 5G’nin bağışıklık sistemini zayıflattığı ve COVID-19 pandemisi ile ilişkilendirildiğidir. Bu iddia, bilimsel bir temele dayanmamakta ve birçok bilim insanı tarafından reddedilmektedir. Virüslerin yayılması için radyo dalgalarına ihtiyaç duyulmaz ve 5G ile COVID-19 arasında bir bağlantı olduğuna dair bilimsel kanıt yoktur.
Bazı insanlar, “elektromanyetik hipersensitivite” (EHS) adı verilen bir durumdan muzdarip olduğunu bildirmektedir. Bu kişiler, elektromanyetik alanlara maruz kaldıklarında baş ağrısı, yorgunluk ve konsantrasyon bozukluğu gibi semptomlar yaşadıklarını ifade etmektedirler.
Ancak, çift kör bilimsel çalışmalar bu semptomlarla elektromanyetik alan maruziyeti arasında doğrudan bir nedensellik ilişkisi bulamamıştır. Dünya Sağlık Örgütü, EHS’nin gerçek olabileceğini ve ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini, fakat elektromanyetik alanlarla ilişkili olduğuna dair bir bilimsel kanıt bulunmadığını belirtmektedir.
Milimetre dalgaları, 5G’nin yüksek frekans bandında kullanılan ve derinin yüzeyinde emilen dalgalardır. Bazı endişeler, bu dalgaların cilt sağlığı üzerindeki potansiyel etkileriyle ilgilidir. Ancak bilimsel çalışmalar, 5G’de kullanılan milimetre dalgalarının güvenlik standartları içinde kullanıldığında cilt veya gözler üzerinde zararlı etkileri olmadığını ortaya koymuştur.
Bu dalgaların derin penetrasyonu çok düşüktür ve iç organlara erişim sağlayamazlar. Araştırmacılar, radyo frekansı elektromanyetik alanlarının biyolojik etkileri üzerine araştırmalara devam etmektedir.
Bazı laboratuvar araştırmaları, yüksek yoğunluktaki radyo frekansı maruziyetinin hücresel değişikliklere neden olabileceğini göstermiştir. Ancak bu çalışmalardaki maruziyet seviyeleri, günlük yaşamda karşılaşılanlardan çok daha yüksek olup, bu bulguların insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz net değildir.
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), 2011 yılında radyo frekansı elektromanyetik alanları “insanlar için olası kanserojen” (Grup 2B) olarak sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırma, bazı epidemiyolojik çalışmaların yoğun cep telefonu kullanımı ile belirli beyin tümörü türleri arasında zayıf bir ilişki gösteren sınırlı kanıtlara dayanmaktadır. Ancak bu sınıflandırma, kafein ve turşu sebzeler gibi diğer maddeleri de içermekte ve “kesin kanserojen” ile aynı anlama gelmemektedir. Araştırmalar, radyo frekansı elektromanyetik alanlarının biyolojik etkileri üzerine devam etmektedir.
Bazı laboratuvar çalışmaları, yüksek yoğunluktaki radyo frekansı maruziyetinin hücresel değişikliklere neden olabileceğini göstermiştir. Ancak, bu araştırmalardaki maruziyet seviyeleri günlük yaşamda karşılaşılanlardan çok daha yüksektir ve bu bulguların insan sağlığı için ne anlama geldiği henüz bilinmemektedir.
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), 2011 yılında radyo frekansı elektromanyetik alanlarını “insanlar için olası kanserojen” (Grup 2B) olarak sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırma, bazı epidemiyolojik çalışmaların yoğun cep telefonu kullanımı ile belirli beyin tümörü türleri arasında zayıf bir ilişki gösteren sınırlı kanıtlara dayanmaktadır. Ancak, bu sınıflandırma kafein ve turşu sebzeler gibi diğer maddeleri de kapsar ve “kesin kanserojen” ile aynı anlama gelmez.